Lanet
- Malibilgic
- 16 Mar 2022
- 3 dakikada okunur

Bir önceki yazımda da söylemiştim. Beynimde taşıdığım bazı lanetler var. Şimdi onu deşme zamanı.
Öncelikle temeline inmek lazım.
Nasıl başladı?
Hayatımın yüzde seksenini hayatta kalmaya çalışarak ve yalnız geçirdim. Bu yalnızlık konfor alanında geçirilen bir yalnızlık ya da ilişkisel anlamda bir yalnızlık değildi, aksine konfor alanım hiç olmadı. Hala da yoktur. Hep yeni durumlarla savaşmak zorunda kaldım. Tabii ki her insanın hayatında böyle durumlar olur. Benimki biraz fazla. Bunu yakın dostlarım da şaka yollu söylerler. Ölemeyen adam gibi, beterin beteri dedikleri sensin gibi şakalar yaparlar. Haklılar ne diyeyim. Ben şikayetçi değilim, şikayet etmeyi bırakalı çok oldu çünkü vaktim yok.
Ben de erken yaştan itibaren, madem dünyam böyle ben de kendime bu dünyadan kaçtığım farklı farklı dünyalar yaratayım diyorum. Kulağımdan kulaklık eksik olmuyor bu yüzden, koltuk altımdan kitap. Gözlerim filmlerde. Beynim sürekli gözlem yapıyor. Bunu hem temkinli olmak, gelecek tehlikeleri öngörebilmek için yapıyor hem de oluşturduğum kaçış noktalarını iyi oluşturabilmem için yapıyor. Beynim bir süre sonra sözümü dinlemiyor. Her an hayatı da güzelleştirmeye çalışıyorum, normal hayatta da rol yapıyorum. Böyle böyle büyüyorum.
Hal böyle olunca, gözlem yeteneğim benden bağımsız acayip gelişiyor. Sadece fiziksel değil, insanların düşüncelerini de öngörebilir hale geliyorum. Yalan nedir ve en ufak şeyden nasıl anlaşılır, kim ne düşünüyor, kim senin arkandan kuyu kazıyor, kötü kimdir iyi kimdir, gerçek amacı ne vs? Gibi soruların cevaplarını beynim bana otomatik vermeye başlıyor. İstemiyorum bazen bunların cevaplarını, belki kandırılmak istiyorum kardeşim! Dinlemiyor lafımı, al sana cevaplar diyor. Beyaz yalanlar da bile beynim cevabı söyleyiveriyor. Bi dur be kardeşim!
Samimiyetsiz şeyleri direkt anlayabilmeye başlıyorum. Saygıya takıntım baş gösteriyor ve her geçen gün artmaya başlıyor. Kendi davranışlarıma ve kişiliğime şekil verirken "Nasıl olmamalıyım?" diye inşaa etmeye başlıyorum. İyi iş çıkardım bu arada, tam istediğim kişiyim.
Zaman geçiyor. Lanete dönüşüyor bu. Diyelim birisi bana yalan söylüyor veya saygı duymuyor vs. Şıp diye anlıyorum. Tamam güzel, ama ne yapacağız? Söyleyemem ki ona. Bu onu normal sanıyor, herkes gibi. Herkese tek tek bu çıkar ilişkileri kurulan ve samimiyetsiz düzende yanlışlarını söylemeye kalksam hem buna vakit yetmez hem herkesin nefret ettiği birine dönüşürüm. Yutuyorum. İçime atıyorum.
Bunu nasıl yapıyorum inanın size izah edemem. Dikkat ettiğim teknikler de var elbet. Vücut dili olsun, ton vurgulama olsun, kişilik analizi olsun. Ama ben size gelip "Bak bu insan kötü biri" desem ve siz nereden anladınız deseniz açıklayamam. Bekle ve gör derim. Ve görürsünüz. Tam tersi de mümkün. Sizin sevmediğiniz ya da kötü gördüğünüz birine iyi de diyebilirim. İnanmazsınız yine bana ben de açıklayamam.
Buna rağmen hiç mi ihanete uğramadım? Hiç mi kazıklanmadım. Ohooo, çok kere! Neden o zaman? Madem biliyorum bunları niye geldi başıma zaman zaman bunlar? Çünkü ben makine değilim ve benim de duygularım var. Ben de değer veriyorum. Ya da ben de güveniyorum insanlara bazen. Bu yüzden çok değer verdiğim birkaç kişiye ara sıra söylerim, sen beni çok kolay kandırırsın ve benim ruhum duymaz diye. Duygular kör ediyor beni. Şikayetçi değilim, yaşanması lazım. Tecrübe en değerli şeylerden.
Lanet kısmı tam da bu iki kısımdan oluşuyor. Nadir de olsa kör ediyor beni. Ama diğer kısım daha vahim. Kanser ediyor. Bakın ben kendini, becerilerini, başarılarını anlatmayı seven biri değilim. Sürekli ben ben ben diye insanlara söyleyen biri de değilim. Ben anlatmam, gösteririm. Göstermeme rağmen hala işine gelmediği için bana karşı davranışlarına dikkat etmeyen ya da içten pazarlıklı insanlardan bıktım artık. Yıllarca böyle insanların yaptıklarını içime ata ata kanser olacağım herhalde. Hayır bir de hiç fark edilmiyor zannediyorlar. Tabii kardeşim, biz bu beyni hamallık olsun diye taşıyoruz zaten. Bi akıllı sizsiniz zaten.
Ama herkes gibi benim de karanlık yanlarım var. Ben böyle en ufak şeyleri bile unutmuyorum. Yazıyorum beynimin bir köşesine. Kaç zaman sürerse sürsün önemli değil. Şartlar olgunlaşınca yine cevabımı göstererek veriyorum. Yapmışlığım var. Yapacağım da daha. Sabırsızlandığım durumlar da oluyor. Ya da çok nadir de olsa, manipüle aletimi çıkarıyorum. Ve evet, maalesef ediyorum. Çok nadir ama. İyice sinirlenmem lazım. Etik bulmuyorum çünkü. Fakat yaparsam geçmiş olsun. Benim çizdiğim yolda kukla gibi yürür o kişi. Yapmışlığım var birkaç kere. Kaşınmayacaklardı. Abartmayacaklardı.
Sıkıldım fakat bu lanetten. Keşke herkes gibi bu içten pazarlıklı düzende yaşayabilen ve bunu normal zanneden biri olabilseydim. Beynimi ara sıra askıya almak istiyorum bu yüzden. Görmek istemiyorum, anlamak istemiyorum. Birisi benimle konuşurken gözle görülmeyen bir şey yaptı diye onun o an götünden haybeye salladığını anlamak istemiyorum. Kimin uzun vadede ne planları olduğunu anlamak istemiyorum. Anlamıyor rolü yapmak istemiyorum ya da. Hep içimden cevaplar veriyorum, Yeraltı filmindeki gibi. Sıktı. Bunaldım.
Duygulara girmedim bile daha bakın. Bu lanetin bende duygusal sonuçları da oluyor. Psikolojik boyuta taşındığı da oluyor. Bir de onlarla savaşıyorum.
Beni rahat bırakan bir beynim olmasını dilerdim. Ya da bir saniye...
Benim ne suçum var ulan, insanlar böyle olmasaymış!
Vazgeçtim, lanet bende değil.
Sizde!
Comments