Kendime Sövgülerle
- Malibilgic

- 5 Mar
- 1 dakikada okunur

Fiziksel olarak müthiş, mental olarak bitik, hayat olarak kritik, başarı olarak çok tartışmalı bir dönemdeyim. Kendime kızıyor, sövüyor, sayıyor, asla iyi davranamıyorum.
İnsanları peşimden sürükleyebilmek gibi lanet bir özelliğim var. İnandığım şeylere inandırabiliyorum. İnandığım şeyin doğruluğundan ben bile emin değilken. Sonra bu daha büyük sorumlulukları yanında getiriyor.
Ruhum öksürüyor.
Varlığım parçalara bölünerek havaya karışıyor gibi hissediyorum. Yüklerimden kurtulayım derken, en büyük yükün kendim olduğunu gördüm.
Ne alıp veremediğim var, zihnimi neden kontrol edemez hale geldim?
Çünkü her şeyi çok kontrol etmem gereken ve hiç durmadan hiç durmadan hiç durmadan zihnimi yormam gereken durumlarla uğraşıyorum uzun zamandır. Artık kafatasımın uyuştuğunu hissediyorum. Hatalar yapmaktan korkuyorum ki bu başlı başına bir hata zaten.
Ruhum kuruyor susuzluktan.
Derine ve karanlığa indikçe karanlık da gözlerini almaya ve yakmaya başlıyor insanın. Ve inanın ışıktan daha yakıcı karanlığın verdiği acı.
Çıkılır elbet bu durumdan da ama nasıl, ne zaman ve ne şekilde sorularına cevap veremeyecek kadar yorgunum. Üşengeçlik yapmaya lüksüm yok ama bunu da hatalardan biri sayarım, ne olacak.
Ruhum karnına yumruk yiyor.
Elimde olsa döverdim kendimi. Alır karşıma okkalı okkalı yumrukları o sanrılara atardım. Bir süredir çoğu soruya bilmiyorum diyorum. Bilmeyi istiyorum ama bilemiyorum, bilemeyecek kadar yorgunum. Yine de profesyonel destektense, kendi terapimi kendim pişiriyorum. Ruh denilince insanın aklına beyaz renk bir ışık hüzmesi gelir. Benim ruhum bu sıralar yekpare bir karanlık küre gibi. Olur da bir gezegenin patlaması gibi içindeki ışığı dışarı patlayarak verirse, bu saçma sapan konferans biter içimde.
Ruhum takla atıyor ıssız bir yolda.
Zırva tüm bunlar en nihayetinde...








Yorumlar